İçindekiler
Saraybosna doğu ve batının, değişik milletlerin, dinlerin, kültürlerin kesişim noktası. Coğrafi konumunun yanı sıra, çok kültürlü yapısı, tarihi zenginliği ile hoşgörü merkezi. Şehirde 500 yıldan fazla bir dönemin ruhunu sokaklarında hissederek dolaşabilirsiniz.
Saraybosna Balkanlarda, Bosna Hersek’in başkenti ve en büyük şehri. Sarajove Vadisi’nde Miljacka Nehri’nin iki kıyısına kurulmuş, yeşil bir şehir. Boşnakça ve Batı dillerinde adı Sarajevo, saraj ve evo kelimelerinin birleşimi, Osmanlı’dan kalma bizim için Türkçe Saraybosna adı da saray ve ova kelimelerinden gelmektedir.
Coğrafi olarak Doğu Roma ile Batı Roma’nın sınırında konumlanmış olan Saraybosna doğal olarak Katolik ve Ortodoks nüfusu barındırmakta idi. Osmanlının bu topraklara hakim olması sonrası Müslüman nüfus yerleştirilir bölgeye. İspanya’dan ve Portekiz’den 1492-1496 yıllarında sürülen Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu sahip çıkar ve Yahudi nüfusun bir bölümü Saraybosna’ya yerleştirilir. Böylece daha önceki dönemlerde Hristiyan ağırlığa sahip bölge üç dinin hoşgörü içinde birlikte yaşadığı bir şehir olur ve Avrupa’nın Kudüs’ü olarak anılmaya başlanır.
Saraybosna bizim araba ile çıktığımız Balkanlar gezimizde Adriyatik kıyılarından sonra ulaştığımız son şehir idi. Çoğunluk Müslüman halkın yaşadığı, daha doğu havasında bir şehir beklerken Saraybosna oldukça şaşırttı beni. Bir yanda korunan Osmanlı eserleri ile doğu ruhu yaşatılırken, diğer yanda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yarattığı modern, Avrupai şehir güzel bir harmoni oluşturmuş. Gerçekten sokaklarda dolaşırken çok renklilik yaşanıyor. Ancak 1992-1995 arasında yaşanan savaşın ağır yaraları da sokaklarda, müzelerde, savaşın tahrip ettiği binalarda hissediliyor. Saraybosna benim için Balkan gezisinde mutlaka görülmesi gereken şehirler arasında yerini aldı.
Bu arada Saraybosna’yı görmek için çok daha fazla neden sayabiliriz.
Niçin Saraybosna
- Çok kültürlü bir şehir, farklı milletler, farklı dinler harmonisi.
- Hem doğu, hem batı sentezi.
- Tarihi, mimarisi, yemyeşil doğası ile güzel bir şehir.
- Sıcakkanlı halkı ile hem bizim için ortak kültürlü, hem batılı.
- Damak tadımıza uygun zengin mutfağı.
- Türklere vize istenmeyen bir ülke.
- Fiyatlar birçok Avrupa ülkesine göre daha uygun.
- İstanbul’dan direk uçuş ile iki saatte ulaşılabilen bir şehir.
- Saraybosna’dan günlük turlarla Bosna Hersek’in başta Mostar şehri ve diğer görülmesi gereken Balağay Tekkesi ve Kraviçe Şelaleri’ne gidebilirsiniz.
Bu arada yine tarihi şehir Mostar ve çevrede diğer görülecek yerler yazımı linkten okuyabilirsiniz.
Mostar Gezi Rehberi: Bir Köprüden Çok Daha Fazlası
Ulaşım
Saraybosna, THY’nın İstanbul Havalimanı’ndan, Pegasus Havayolları’nın Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan her gün direk uçuşu ile iki saatte ulaşılabilecek bir şehir. Saraybosna Havaalanı şehre sadece 6 km uzaklıktadır. Havaalanından şehir merkezine birkaç şirketin otobüsü işlemekte. Havaalanı çıkışında otobüs durağını görebilirsiniz. Şehir merkezine havaalanı uzak olmadığı için taksi ile ulaşım da bir seçenek olarak görünüyor.
Bu arada İstanbul’dan Saraybosna’ya her gün düzenli otobüs seferleri yapılmaktadır. Otobüs yolculuğu 16 saat sürmektedir.
Bireysel gezen gezginlerin Saraybosna’nın yanı sıra gezi programlarına yakındaki diğer şehirleri de alacaklarını düşünerek otobüs ve tren seferlerinden söz etmek uygun olacaktır.
Saraybosna’da iki şehirlerarası otobüs terminali bulunuyor. Merkez tren istasyonunun yanında yer alan ‘Autobusna Stanica’ terminalinden Dubrovnik, Zagrep, Split, Novi Pazar, Mostar’a seferler düzenleniyor. Diğer otobüs terminalinden de Karadağ, Belgrad, Podrorica’ya seferler düzenlenmekte. İşin doğrusu Saraybosna’dan başka şehirlere giderken hangi terminalin kullanılacağını önceden kontrol etmek gerekiyor. Sefer yerleri değişebilir şüphesiz.
Tren ile ulaşım da diğer ülkeler ve şehirler arasında kullanılabilecek bir seçenek. Saraybosna’dan Macaristan’ın başkenti Budapeşte, Hırvatistan’ın başkenti Zagrep’e ve Mostar’a düzenli tren seferleri bulunmaktadır.
Biz Adriyatik kıyılarını gezmek amacıyla araba ile çıktığımız yolculukta Makedonya, Karadağ ve Hırvatistan sonrası güneyden Dubrovnik’ten Bosna Hersek sınırına ulaştık. Bosna Hersek’te önce Mostar’da bir gece konaklayıp sonra Saraybosna’ya geçtik. Şehir içinde arabaya ihtiyaç duymadık.
Saraybosna küçük bir şehir, yürüyerek keşfedilebiliyor şehrin tarihi ve turistik yerleri. Daha geniş bir alanı dolaşmak isterseniz tramvay veya otobüs kullanabilirsiniz. Biz tüm şehri yürüyerek dolaştıktan sonra halkın yaşadığı bölgeleri görmek için tramvaya bindik. Tramvay Başçarsı’da Sebil’in hemen önünden geçiyordu. Tramvay durağının karşısındaki büfeden biletimizi aldık. Tramvaya binince bileti okutmak gerektiğini hatırlatalım. Aynı tramvay ile şehrin bir ucuna kadar gidip, döndük. Havaalanı ve terminal dışında pek taksi kullanma ihtiyacınız olmayacağını söyleyebiliriz.
Konaklama
Saraybosna’da uygun fiyatlı konaklama seçenekleri bulunabilir, booking.com, agoda.com veya airbnb’den ayırtılabilir.
Biz airbnbden ayırttığımız Milk&Honey Apartment’dan memnun kaldık. Evin temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde ve zevkli döşenmesinin yanında şehrin turistik yerlerine yürüyerek ulaşmamızı sağlayan konumu çok büyük avantaj idi.
Konaklama yerini Ferhadiye Caddesi’ne yakın yerden seçmek hem doğuyu hem batıyı gezmeyi kolaylaştırıyor.
Kısa Tarihi
Orta Çağ’da Vrhbosna Eyaleti olan Saraybosna bölgesi, 1463 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. Osmanlı kendi toprakları arasında yer alan Avrupa sınırları içerisindeki en büyük Avrupa şehrine hanlar, hamamlar, camiler, köprüler ile önemli yatırımlar yapmış.
Şehir 1878 yılında Avusturya Macaristan İmparatorluğu hakimiyetine geçmiş. Bu dönemde yapılan yatırımlar ile Saraybosna bir Avrupa şehri özelliklerini kazanmış. I. Dünya Savaşı’nın tetiklenmesinde önemli rol alan şehir, 1918-1929 yılları arasında Sırp, Hırvat, Sloven Devleti tarafından yönetilmiş. 1929-1941 Yugoslavya, 1941-1945 yılları arasında Hırvatistan kontrolünde olmuş şehir. 1945 yılında Yugoslavya Federasyonlar Birliği’nin Bosna Hersek Federasyonu’nun başkenti olmuş. Ancak Yugoslavya Federasyonu’nun 1992 yılında dağılması sonrası Saraybosna halkının bağımsızlık referandumu sonrası şehir Sırplar tarafından işgal edilir. Bu kuşatma 1996 yılına kadar sürer. Ağır roket saldırıları ile 11.000 kişi öldürülür, 50.000 kişi yaralanır, binaların büyük bir kısmı hasar görür. Ancak 1995 yılında imzalanan Dayton Anlaşması ile kuşatma kaldırılır. Saraybosna şehri Bosna Hersek devletinin ve Müslüman Hırvat Federasyonu’nun başkenti olarak ilan edilir.
Gezilecek Yerler
Saraybosna’ya Osmanlı toprakları arasına girdikten sonra önemli yatırımlar yapılmış. 1463 yılında bölgede Bosna Sancak beyi olan İshak bey ve oğlu İsa bey tarafından ilk Müslüman yerleşim yerleri kurulmuş. Şehirde saray, Fatih Sultan Mehmet adına Hünkar Cami, hamam, zaviye, medrese, bedesten, imaret ve köprü yaptırmışlar. 16. yy’da 1521-1541 sancak beyi olan Gazi Hüsrev Bey şehrin sembolü olarak ortasına külliye, şehirde ticari, dini, kültürel binalar yaptırmış. Nüfusun islamileştirilmesinde önemli rol oynamıştır. Saraybosna’nın ilk kurucusu İsa Bey, ikinci kurucusu Gazi Hüsrev Paşa olarak biliniyor. Bizim de gezimizde öncelikle şehrin Osmanlı döneminden günümüze kalan ve halen kullanılan eserlerini göreceğiz.
Saraybosna’nın mimari yapısında diğer önemli dönem 1878-1918 yılları arasındaki Avusturya Macaristan İmparatorluğu dönemidir. Avusturya_Macaristan İmparatorluğu şehri bir yandan ticari olarak geliştirirken modern, Avrupa kültürüne uygun imar faaliyetlerine girişir. Modern yerleşim yerlerinin yanı sıra müze, tiyatro, belediye binası, mahkeme binası, demiryolları, otel, fakülte binaları yaptırılır. Şehir elektriğe bu dönemde kavuşmuş, yeni su kanalları açılmış, refah düzeyi artan şehrin nüfusu da hızlı artış göstermiştir.
Saraybosna şehri I. Dünya Savaşı’nın başlamasının tetiklendiği şehirdir. 1914 yılında Avusturya-Macaristan Krallığı’nın veliahtı Frans Ferdinand ve eşinin Saraybosna’yı ziyareti sırasında, arabaları Latin Köprüsü üzerinde iken silahlı saldırıya uğrarlar. Bir Sırp teşkilatı üyesi silahla saldırır, veliaht ve eşi bu suikastta ölür. Bu saldırı sonrası Avusturya Sırbıstan’a savaş açar ve I.Dünya Savaşı başlar.
Bizim Saraybosna gezimiz iki bölümdeki eserlerin çoğunu kapsıyor. Yürüyerek hem Osmanlı hem de batı modern kesiminde tüm şehri keşfedebiliyoruz. Konaklamanızı Başçarşı civarı veya Ferhadiye Caddesi’ne çıkan sokaklarda seçerseniz ulaşım çok kolay olacaktır. Ferhadiye Caddesi çok önemli bir cadde. Caddenin bir ucu Başçarşı’ya Osmanlı tarafına çıkıyor. Caddenin diğer tarafında aynı cadde üzerinde Ortodoks Kilisesi, Katolik Kilisesi, Cami ve Sinagog görebilirsiniz. Hatta caddenin ortasında yer taşlarının üzerinde şehrin batı ve doğu yönü ve kültürlerin bileşimi vurgulanmış.
Her ne kadar şehirde şu anda Boşnak Müslüman oranı % 50’nin üzerinde olsa da Ferhadiye Caddesi üzerindeki yürüyüş ile şehrin kültürel mozaiğini ruhunuzda özümseyeceksiniz. Balkan şehirlerinin bir bölümünde 500 yıla yakın kalan Osmanlının şehre bıraktığı tarihi eserler ve bugünkü yaşamda etkileri her şehirde farklı boyutlarda orta çıkıyor. Bir karşılaştırma yaparsak, doğu batı ayrımını en keskin şekilde Üsküp’te görüyoruz. Şehrin doğu ve batısı bir köprü ile ayrılıyor. Ancak Üsküp batı tarafında son yıllarda yaptığı devasa heykeller ve modern tasarımlı binalar ile farklı bir doku yaratırken, doğu tarafına ve kalesine yatırım yapmayarak iki taraf arasında ters yönlü bir farklılığı göze sokmaya çalışıyor. Ancak Saraybosna daha estetik bir şekilde ortaya koymuş bu farklılığı. Osmanlı izlerinin olduğu şehirlerde Kavala, Prizren, Mostar gibi şehirlerde Osmanlıdan kalanlar restore edilip turizme açılmış.
Saraybosna gezimize Başçarşı’dan yani Osmanlı eserleri ile başlıyoruz.
Başçarşı
Başçarşı 15.yy’da Osmanlı dönemi ile birlikte şehrin ticaret merkezi olmuş. Saraybosna’da Başçarşı’nın yanında Franaçka Çarşısı, Sabljarkska Çarşısı, Terzijska Çarşısı gibi çarşılar bulunmakla beraber şehrin ana çarşısı Başçarşı. Tarihi çarşı Osmanlı döneminde olduğu gibi, 1878-1918 yılları arasında Avusturya Macaristan İmparatorluğu dönemi ve bugün de önemini ve canlılığını korumaktadır.
2015 yılı öncesi bakımsız kalan Başçarşı, Saraybosna Stari Grad Belediyesi ve Bursa Osmangazi Belediyesi’nin eşit şekilde finanse etmesi ile TİKA tarafından projelendirilerek yapılan destekler ile yenilenmiş. Çarşı son derece bakımlı durumda. Bu arada 1.2 milyonluk Konvertible Mark civarındaki projeye Bursa ilinin bir belediyesinin kaynak ayırması çarpıcı geldi bana.
Başçarşı gezisi şehrin en hareketli bölgesinde Osmanlı eserleri ile zengin bir keşif olacak. Bedestenler, camiler, hanlar, hamamlar, çeşmeler gibi tarihi eserlerin yanında, özgün eserlerin olduğu dükkanlar, bakırcılar çarşısı, hediyelik eşyalar, otantik kafeler hep bu bölgede. Bu çarşı uzun zaman geçireceğiniz yer, alışverişlerinizin yanı sıra yöresel yemekleri tadacağınız restoranlar da bu arada. Biz öğlen yemeğinde cevabi kebabımızı burada yedik, yemek sonrası bakır cezvelerde pişirilen bol köpüklü kahvemizi otantik bir kahvede içtik. İlk günümüzde şehrin batı bölümüne geçmemize rağmen akşam yemeği için tekrar Başçarşı’ya klasik Boşnak mutfağını tatmak için döndük.
Başçarşı Sebili
Başçarşı gezimize bölgenin semboli Sebil ile başlıyoruz. Sebil Başçarşı Meydanı’na 1753 yılında Mehmed Paşa Kukaviçe tarafında yaptırılmış, ahşap, Osmanlı tarzı bir çeşmedir. Çeşmenin çevresi Başçarşı dükkanları ile çevrilmiş. Çeşmenin başı sürekli kalabalık. Bir inanca göre bu sebilden su içenler tekrar Saraybosna’ya gelecektir.
Gazi Hüsrev Bey’in Eserleri
Saraybosna sancak beyi Gazi Hüsrev Paşa şehirde ciddi imar işleri yaptırmıştır. Sancak beyi 1537 yılında bir medrese yaptırmış ve o dönemden bugüne bu medresede eğitim kesintisiz sürmüş. Yugoslavya lideri Tito döneminde ve savaş dönemlerinde de burada İslami eğitimine izin verilmiş.
Gazi Hüsrev Vakfı eli ile yönetilen bir kompleksin içinde Gazi Hüsrev Bey Cami, Gazi Hüsrev Bey Müzesi, Gazi Hüsrev Bey Medresesi, Zaviyesi, Çeşmesi ve Hamamı bulunmakta. Caminin bahçesinde kendi türbesi de yer almaktadır. Sadece bu dini yapılar değil ticari amaçlı Gazi Hüsrev Bey Bedesteni de yapılmıştır. Bu kompleksin yaşamın her alanında yer aldığı görülmekte. Caminin bahçesinde Gazi Hüsrev Bey’in türbesi de bulunuyor. Bu binalardan müze, cami ve Abdülaziz sergisini gezmek ücretlidir.
Saraybosna Saat Kulesi
Caminin hemen yanında yer alan saat kulesi ülkenin ulusal anıtları arasında sayılmaktadır. Yine Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan saat kulesi 30 metre yüksekliği ile ülkenin en uzun saat kulesidir. Saatin asıl özelliği güneş saatine göre değil 29,5 günlük ay saatine göre ayarlanmakta olmasıdır. Saat tam güneş batarken akşam namazı saatinde 12’yi gösterir. Asıl olarak ezan saatlerini göstermektedir. Ancak saatin her hafta ayarlanması gerekmektedir. Bu saat dünyada kamuya ait tek ay saatidir.
Taşlıhan
Yine Gazi Hüsrev Bey döneminde 1543 yılında yapılan bir kervansaray bedestenin yanında yer alıyor. Saraybosna’nın en eski taş kervansarayı. Ancak bina yıkılmış, gezilecek bir yeri kalmamış. Sadece duvarlarının bir bölümü görülebiliyor.
Morica Han
Morica Han 1551 yılında yapılmış 300 yolcu ve 70 hayvan alabilecek kapasitede ve bugün Saraybosna’daki ayakta kalan tek kervansaraydır. Bu han da Gazi Hüsrev Bey Vakfı tarafından yönetilmektedir. Şu anda hanın içinde kafelerde oturabilir veya hediyelik eşya dükkanları ve halıcılardan alışveriş yapabilirsiniz.
Brusa Bezistan Müzesi
Başçarşı sokaklarında dolaşırken tarihi binada karşımıza çıktı müze. İki katlı küçük müze Saraybosna’da antik dönemden başlayarak Saraybosna tarihini anlatıyor. Girişte şehrin Avusturya Macaristan İmparatorluğu’na geçmeden önceki dönemde şehrin maketi sergilenmekte. Müze 1551 yılında yapılmış Brusa Bezistan’da yer alıyor. İsimdeki Brusa adı Bursa ilinden gelmekte. Bezistanda Bursa’dan gelen ipekler satıldığı için bu isim verilmiş. Başçarşı gezisinde karşınıza çıkan müzeyi gezmek çok zamanınızı almayacak, gezmenizi öneririm. Giriş ücreti çok yüksek sayılmaz.
Hünkar Cami
Osmanlı eserlerini gezmeye Başçarşı’dan çıkıp, nehrin karşı tarafına geçerek devam ediyoruz. Nehrin karşı tarafında Saraybosna’nın kurucularından İsa Bey’in 1457 yılında Fatih Sultan adına yaptırdığı Hünkar Cami, Bosna’nın fethinden sonra Saraybosna’da yapılan ilk camidir. Şehre gelen müslümanlar da cami etrafındaki mahalleye yerleştirilmişlerdir. Cami ilk yapıldığında ahşap ve daha küçük yapılmış. 1480 yılında çıkan yangında hasar gören cami Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan restorasyon ile bugünkü haline kavuşmuş. Yine 1992-1995 yıllarında, savaş sırasında çok zarar gören camiye Daha sonraki eklemelerle bugünkü boyutlarına ulaşmış. Türkiye Cumhuriyeti TİKA destekleri ile 2015 yılında cami onarımdan geçmiştir.
Latin Köprüsü
Hünkar Cami’sini görmek için nehrin karşı tarafına geçmiş idik. Tekrar nehrin diğer tarafına dönmek için şehrin en ünlü tarihi köprüsü Latin Köprüsü’nü kullanıyoruz.
Latin Köprüsü, şehrin tam ortasından geçen Miljacka Nehri üzerinde yapılan en eski köprülerden biri. Köprü Osmanlı döneminde, 1541 yılında tahta köprü olarak yapılmış. Daha sonra dört gözlü taş köprü olarak yenilenmiş.
Latin Köprüsü yapılış tarihinin eskiliğinden çok 19.yy’da şahne olduğu bir olay ile I. Dünya Savaşı’nın ilk fişeğinin atıldığı köprü olarak tanınıyor. Avusturya Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand ve eşi 28 Haziran 1914 yılında bu köprüde suikasta uğradı. Bu köprüde Gavrilo Princip isimli bir Sırp ateş etti Prens Ferdinand’a. Yugoslavya’nın hükümranlığı sırasında bu köprüye suikastı yapan Sırp Princip’in adı verildi. Yugoslavya dağıldıktan sonra köprü tekrar Osmanlı dönemindeki adına kavuştu.
Köprünün bitiminde Sarajevo Müzesi bulunmakta. Müzede Avusturya Macaristan dönemine ilişkin eserler fotoğraflar, belgeler yer alırken, suikasta da yer verilmiş, olayın olduğu yerde müze duvarına bir levha konmuş, kapının önünde de prensin ve eşinin içinde olduğu araba sergilenmekte.
Köprüyü geçip yine eski şehirde Ferhadiye Caddesi’ne çıkıyoruz. Bu cadde şehrin kimliğini tam anlamı ile yansıtıyor. Doğu ile batı eserleri aynı cadde üzerinde. Doğu’dan batıya doğru yürürken doğu ve batının sentezi, birleşim yeri de yer karoları üzerinde vurgulanmış. Gezimizde batı bölümüne geçerken önce savaşın hüznünü yaşayacağımız Galeri’ye uğrayalım.
Galeri 11/07/95 Srebrenica Exhibition
Srebrenica soykırımında trajik şekilde hayatlarını kaybeden 8372 kişinin anısının korunması için Bosna Hersek’te ilk açılan anma galerisidir. 12 Temmuz 2012 tarihinde açılan Tarik Samarah’ın fotoğraflarından ve soykırıma ilişkin bilgi ve belgelerden oluşan daimi sergi 300 metrekare alana kurulmuş.
Galeri Tarik Samarah’ın Srebrenica’daki toplama kamplarında ve toplu mezarlarda çektiği, belge niteliğindeki fotoğraflardan, video belgelerinden, soykırım haritasından, bugüne kadar bulunan toplu mezarların işaretlendiği haritalardan, portre ve katledilen insanların adları ve soyadları ile kurtulanların açıklamalarından oluşmaktadır.
Her bir kareye bakarken hüzünlenmemek mümkün değil gözleriniz doluyor ve fotoğraflanan insanların derin acısını yüreğinizde hissediyorsunuz. Tüm fotoğrafların tamamı siyah beyaz çekilmiş ve hüzün yüklü olduğu için sanki her bir fotoğraf karesi yapılan insanlık zulmünün sonuçlarını daha bariz görmemizi sağlıyor.
TİKA desteğiyle restore edilen gri renkli, soğuk ve hüzünlü bir bina burası. Asansöre binmek için kapıyı açtığımızda aynada kendi yüzünüzün yanı sıra Boşnakça, Türkçe ve İngilizce yazılmış o etkileyici cümle çarpıyor gözünüze: “Sen benim tanığımsın” Gezenlerin ayrılırken artık bir “tanık” olduğu, müze ve galeri karışımı bir mekan burası.
Bu özel mekana ilişkin görseller ve bilgi için galerija110795.ba/tr/ sitesi ziyaret edilebilir. Site açıklamaları mekanın kendisinde olduğu gibi Türkçe de hazırlanmış. Sergideki fotoğraflar dünyanın bir çok yerinde ziyarete açılırken henüz Türkiye’ye gelmemiş.
Srebrenitsa katliami Avrupa’da II.Dünya Savaşı sonrası yaşanan en büyük soykırım olarak belgelenmiş ve kabul edilmiştir.
Kutsal Kalp Katedrali
Galeriden çıktıktan sonra karşımıza Saraybosna’nın sembolik eserlerinden biri Kutsal Kalp Katedrali (The Catedral of Jesus’ Sacred Heart) geliyor. 1889 yılında yapılan Saraybosna’nın en büyük katedrali bu katedral. Neo Gotik stilde yapılan katedralin iki yanında 43 metre yüksekliğinde iki saat kulesi bulunmakta.
Katedralin önünde Papa John Paul’un heykeli yer almakta. 1997 yılında savaş sonrası şehre gelerek ve barış ve hoşgörü mesajları veren Papanın adına yapılmıştır.
Ortodoks Katedrali
Gotik mimarili gösterişli Katolik Kilisesi’nden sonra Miljacha Nehri’ne doğru yönümüzü çevirdiğimizde hemen yakında barok mimarili Sırp Ortodoks Katedrali yükselmekte. Kilisenin yapımı 1874 yılında tamamlanmış. Kilise dünyanın önemli Ortodoks merkezleri arasında sayılıyor. Kilise içinde bir müze de bulunmakta.
Sonsuz Ateş
Ebedi ateş, Bosna-Hersek’teki İkinci Dünya Savaşı’nın askeri ve sivil kurbanlarının anıtıdır. Anıt 6 Nisan 1946’da, Saraybosna’nın dört yıl süren Nazi Almanyası ve Hırvatistan’ın işgalinden kurtarılmasının ilk yıldönümünde yapılmış. Ferhadiye ve Tito Caddesi’nin birleştiği yerde görebileceğiniz bu ateşi 2011 yılında bir grup söndürmeye kalkmış ama çevredeki turistlerin gayreti sayesinde tekrar yanmış. 1946 dan günümüze hiç sönmeden yanmakta olan ateş hüzünle karışık duygular uyandırıyor.
Anıt, özgürlüğü temsil etse de Saraybosna’nın tüm acılarını sanki içinde barındırıyor.
Saraybosna Gülleri
İsminin güller olduğuna bakmayın, Saraybosna gülleri dünyada örneği olmayan, bu şehre özgü bir simge. Bosna savaşı sırasında şehri kuşatan Sırp ordusu şehre binlerce havan topu saldırısında bulunmuş. Tahminen şehre düşen havan topu sayısı günde 300’ü bulmaktaymış Düştüğü yerde oyuklar meydana getiren havan topları çiçek şeklinde görülmekte. Savaş sonunda, şehrin yaşadığı bu acıların unutulmaması için havan topunun yarattığı oyuklar bazı yerlerde kırmızı reçine ile doldurulmuş. Saraybosna güllerinin yaşanan kuşatmanın ve acı sonuçlarının sembolü olarak korunması gerektiği düşünülüyor.
Belediye Binası – Vijesnica Kütüphanesi
Saraybosna’da üç büyük caddesin kesiştiği yerde, mimarisi ile dikkatiniz çekecek bir bina Belediye Sarayı. Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde 1894 yılında yapılan, Mağribi etkisi görülen bina şehir mahkemesi, meclis evi ve idari amaçlarla kullanılmış. 1949 yılında Milli Kütüphane olarak açılmış. Şu anda da çeşitli etkinliklerde kullanılmaktadır.
İnat Evi
Belediye binasının hemen karşısında nehrin diğer yanında üzerinde ‘Inat Kuca’ yazan iki katlı bir binanın ilginç bir öyküsü bulunmakta. Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde şehirde önemli imar faaliyetleri planlamaya başlanır. Bu arada şimdiki Belediye Binasının yerinde bir ev bulunmaktadır. Bu binanın yerine yeni bina yapılması için evin sahibinin evinden çıkması istenir. Ev sahibi birebir aynısı yapılırsa evini bırakabileceğini söyleyerek evden çıkmaya direnir. Bu durumda evin yapı malzemeleri tek tek taşınarak nehre karşı aynı ev yapılır. Bugün binada bir restoran faaliyet göstermekte ve binanın üzerinde de ‘İnat Evi’ yazmaktadır. Bizim bu restoranda oturacak zamanımız olmadı.
Yahudi Müzesi
Osmanlı döneminde Saraybosna’ya yerleşen yahudilerin yaptırdığı ilk tarihi sinagog 1581 yılında yapılmış. İkinci Dünya Savaşı’nda katledileğ 12.000 Yahudinin isimleri, kişisel eşyaları ve fotoğrafları Sinagogta yer alan müzede sergilenmekte. Biz binayı dıştan görebildik, açık olmadığı için gezemedik.
1992-1995 İnsanlığa Karşı Suçlar ve Soykırım Müzesi
Saraybosna’da ziyaret edilmesi gereken müzelerden. Yaşanan savaşın etkilerini ve dramını yaşatan müzenin benzerini Mostar’da gezdiğimiz için biz bu müze yerine Galerija 11/07/95 Fotoğraf Sergisini gezmeye zaman ayırdık.
Svrzo Evi
Osmanlı dönemi konaklarına örnek olan ve yapıldığı dönem itibari ile hem Osmanlı hem de batı tarzı yaşamı bir arada gösteren ev örneği olarak gezilmesi önerilen Svrzo Evi bugün müze olarak hizmet veriyor. Biz de evi bulmak için tüm bölgeyi dolaşmamıza rağmen sanırım açık olmadığı için bulamadık bu evi.
Umut Tüneli
Saraybosna sokakların tarihten bugüne yolculuğumuz bir yanda hayranlık, diğer yanda savaşın izleri ile hüzünlü oldu. Ancak gezimizde zamanımız yetmediği için şehrin en hüzünlü yerine gidemedik. Bu en hüzünlü yer şu anda turlarla turistlere gezdirilmekte. Şehrin dışında yer alan tünelin öyküsü hem acıklı, hem bir kahramanlık öyküsü barındırıyor. Sırp kuvvetlerin işgali altındaki şehirde dış dünya ile ilişki kuramayan Bosna halkı havalimanından şehre bir tünel kazarak hem kaçış hem de malzeme ulaşımını sağlamışlardır. Bugün bu tünel müze olarak ziyarete açıktır. Müze 5 Euro ücret ile gezilebilmekte.
Yeme İçme
Yazılarımızda doğal olarak ülke mutfaklarından söz ediyoruz. Çünkü her yeni ülke farklı lezzetler sunan mutfaklarını açıyor bize. Saraybosna’da mutfak lezzetleri hem bizden sunumlarda hem de Doğu ve Orta Avrupa mutfağından. Yani ne tatsanız size lezzetli gelecek demektir.
Balkanlar mutfağı hem bizden, hem daha renkli lezzetli sanki. Balkanlarda Osmanlı etkisi uzun süren ülkelerde olmazsa olmaz doğal olarak; cevabi ve börek. Cevabi bizim bildiğimiz köftenin yerel tatlarla doyulmaz bir lezzete ulaşmış hali diyebiliriz. Diğer lezzet börek tabi ki. Bizde de yöresel farklı börekler yapıldığı gibi Balkanların böreği de her ülkede illaki tadılacak. Bu arada Saraybosna’nın böreğinin ününün bizde de Boşnak böreği olarak bilindiğine göre bu topraklarda tatmadan olmaz. Yine bizim mutfak benzeri dolmalar, güveç yemekleri, mantı Osmanlı mutfağından tadabileceğimiz yemekler. Biz de kaldığımız üç gecede Başçarsı civarında belirli lokantalarda yemeğe çalıştık. Avrupa mutfağı denemedik. Yine kahveler bizim bildiğimiz kahve lokumla ve su ile servis yapılıyor. İçeceklere gelince Balkanların geleneksel içkisi rajika, bizim rakıdan biraz farklı. Ayrıca yerel biraları da tadılabilir.
Biz yemek ve kahvelerimizi doğu yakasında tatmayı tercih etsek de bir akşam üzeri Ferhadiye Caddesi üzerinde canlı, renkli, kalabalık, modern kafelerinde de zaman geçirmeyi tercih ettik.
Alışveriş
Şüphesiz Saraybosna’da alışveriş merkezleri bulunmakta. Ancak bir gezgin olarak AVM’lerde geçirecek zamanımız olmadı. Alışveriş keyfini bu şehirde zaten Başçarsı’da sevimli, zengin çeşitlere sahip dükkanların içinde geçirdiğimiz için yerel ürünlerden anı ve hediyelik eşyalar aldık. Yerel ürünler de bakırcılar çarşısından bakır süs eşyaları, kahve fincan takımları, lokum, kahve olabilir.
Son Söz
Biz Osmanlı izlerini takip ederek şehrin doğusunda tarihi eserleri gezip, kahvehanelerinde kahvelerimizi içip, geleneksel Boşnak yemekleri yapan restoranlarında yemekleri tattık. Şehrin batı modern yüzünde kafelerinde oturduk, sokak aralarını dolaştık. Daha sonra Osmanlı mahallelerini daha yakından görmek için sebilin karşısındaki tepeciğe doğru ilerledik . Diğer bir amaç da Svrzo Evi’ni gezmek idi. Ancak epey yol kat etmemize rağmen evi bulamadık. Yine de Osmanlı mahallesi sokak aralarında dolaşmak keyifli idi.
Bu bölgeden tekrar sebile doğru yürürken sebilin yanından geçen caddeden sevimli tramvaya bindik. Amacımız şehrin merkezi ve turistik bölgesinin dışını görmek idi. Savaşın etkilerini bize bu tramvay yolculuğu çok açık gösterdi. Başçarşı ve Ferhadiye Caddesi civarındaki tarihi yapılardaki savaşın yaraları gerek Türkiye’den aktarılan gerek başka fonlarla 18 yılda sarılmaya çalışılmış. Turizm gelirlerini arttırmak amaçlanmış. Ancak gerçekten halkın yerleşim yerleri olan birçok binanın dış yüzlerinde savaşın izleri durmakta, binalarda kurşun ve roket izleri kapatılamamış olsa da yaşam devam etmekte bu binalarda.
Savaşın gerek insanların yüzünde de, binaların üzerinde de kalan etkilerini görmek gerçekten etkiliyor insanı. Bu duyguların benzerini Mostar şehrinde de yaşamıştık. Saraybosna ve Mostar tarihi dokusu, kültürü, doğası, halkı ile Balkan gezimizde çok özel şehirler olarak zihnimize yerleşti. Bu özelliklerine rağmen savaşın acılarının külleri henüz sönmemiş gibi geliyor insana.