İçindekiler
Hristiyanlığın kayıp mezhebi Montanizmin başkenti tarihi Pepuza kenti, İç Ege’de, Uşak il sınırlarında Pepuza Vadisi’nde yer almaktadır. Bu toprakları kutsal olarak gören ve İsa’nın gökten buraya ineceğine inanan Montanistler M.S 165-550 yılları arasında Pepuza’da yaşamışlardır.
İsa’dan sonra ikinci yüzyılın ikinci yarısında, erken Hristiyanlık döneminde Montanus, Maximilla ve Priscifia adlı iki kadınla birlikte, Anadolu topraklarında Frigya bölgesinde derin bir akarsu vadisinde Montanizm mezhebini kurdular. Montanus’un öncesinde Ana Tanrıca Kybele kültürünün rahibi olduğu da ileri sürülmektedir.
Dindeki Hristiyanlıktaki erkek egemen hiyerarşik yapıya karşı çıkan Montanistler kendi mezheplerinde kadınların da psikopos olmalarının önünü açtılar. Bu yaklaşımla kısa sürede çok sayıda Hristiyan kadın rahibi saflarına kattılar. Montanizm birçok Avrupa ülkesine yayıldığı gibi İtalya’dan Kuzey Afrika’ya da atladı. Montanizm mezhebi Hristiyanlığın yayılma döneminde üç kıtada var oldu. Anadolu toprakları Frigya’da Montanizm mezhebinin merkezi kuruluş yeri Pepuza zamanla uzaklardaki taraftarları için bir haç merkezi oldu.
Montanistler dinde kadın haklarına yaklaşımlarından dolayı her dönem Kilise örgütünün dışında tutuldular, radikal bir dinsel düşünce akımı olarak görüldüler.
Montanizmin yönetim merkezi Pepuza dört yüzyıl boyunca “Yeni Kudüs” olarak anılmış. Montanistlerce kıyametin yakın olduğu İsa’nın Pepuza’ya ineceği savunulmuş. Evliliğin istenmeyen bir şey olduğu benimsenmiş olsa da, evlilik tamamen yasaklanmamış.
M.S 313 yılında Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlık diğer bir çok din ile birlikte yasal statü kazandı. Ancak Montanizm mezhebi Kilise örgütünün dışında olduğundan Hristiyanlar arasında kabul görmedi.
M.S 325 senesinde toplanan İznik Konsülü’nde hangi mezheplerin Hristiyanlık inancı açısından kabul edileceğine karar verildi. M.S 380 senesinde resmi olarak kabul edilmeyen Hristiyan mezhepleri arasında sayılan Montanistler de “kafir-sapık” ilan edildi, legal çalışma statülerini kaybettiler ve mallarına Roma devletince el konuldu.
Altıncı yüzyılda Doğu Roma yani Bizans imparatoru Justinianus’a (527-565) karşı Başkent istanbul’da Nika ayaklanması yaşandı. İmparator Justinianus, şimdiki Sultanahmet At Meydanı’ndaki stadyumda otuz bin kişiyi katlettirerek tahtını koruyabildi. Çok dindar bir Hristiyan olan Justinianus kilisenin kesin çizgileri dışında kalan inançlara amansız bir soykırım başlattı. Bu katliamlardan Montanistler fazlası ile nasiplerini aldılar. baskı ve katliamlara dayanamayan Montanistler, 550 yılında derin nehir vadisindeki kayalara oyulmuş üç katlı kaya manastırlarına kendilerini kapatıp yaktılar.
Montanistlerin kiliseye, dine yönelttikleri eleştirilerin bir çoğu geçerliliğini yüzyıllar boyu korudu. Kadın erkek eşitliği düşüncesi dünyada büyük taraftar buldu. 8 Mart 1857 tarihinde A.B.D. nin New York şehrinde 40.000 kadın dokuma işçisi eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin azaltılması, doğum izni gibi insani taleplerle greve başladılar. Grev esnasında çıkan yangında fabrikaya kilitlenen 129 kadın işçi yandı. Kaç on yıl sonra 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edildi. Feminist hareketler çığ gibi büyüdü.
Kadın hakları savunucuları düşüncelerinin “ataları” saydıkları Montanistlerin ana yurdu Pepuza’yı ve kendilerini yaktıkları üç katlı kaya manastırı daha sıkı aramaya başladılar. Afyon’da, Denizli’de, Çivril’de aradılar.
2001 ve 2002 yıllarında Heidelberg Üniversitesinden Pr.Dr Peter Lampe ve ABD’den Pr.Dr. Wiliam Tabbernee yaptıkları yüzey araştırmaları sonucu olarak Pepouza kentinin Uşak’a bağlı Karahallı ilçesi Karayakuplu köyü yakınlarında olduğunu ilan etmişlerdir. Roma imparatorluğunun ağır vergilerine itiraz eden ve üzerinde Pepouza adının geçtiği kitabe Uşak Müzesi’nde saklanmaktadır.
Karahallı ilçesine on yıllarca elektrik sağlayan Banaz Çayı Vadisi’ndeki Clandras Köprüsü’nün doğusundan başlayıp batıya Pepuza şehrine uzanan taşlara oyulmuş su yolu hala ayakta mutlaka görülmeli.
Pepuza Uşak ili, Karahallı ilçesine bağlı Karayakuplu köyü sınırları içerisindedir. Karayakuplu köyü Uşak’a 30 km, Karahallı’ya 18 km uzaklıktadır.
Montanistlerin yurtlarına vadi içi yürüyüş ile iki farklı yoldan ulaşabilirsiniz.
1. rota; Clandras Köprüsü’nden Pepuza’ya yürümek.
Pepuza’ya su taşıyan Banaz Çayı boyunca kayalara oyulmuş su kanalı Clandras Köprüsü’nün biraz doğusunda başlar. Clandras Köprüsü’nün altından geçen ve Banaz Çayı’nın akışı yönünde nehri takip eden dünyanın en güzel doğa harikalarından biri olan vadide tahta yürüyüş yolu ile belli bir yere kadar çok keyifli geçersiniz. Tahta korunaklı yol bittiğinde, kayaların arasındaki patika yoldan nehir boyu ilerleyerek 5-6 km’lik bir yürüyüş ile Pepuza Manastırı’na ulaşabilirsiniz.
2. rota; Uşak Ulubey ilçesi Hasköy sınırlarında olan Hasköy Asarı mevkisinden başlayabilirsiniz Pepuza topraklarını tanımaya. Hasköy asarında kaya mezarları ve tepeden Banaz Çayı’na inen tarihi tünelli merdiveni göreceksiniz.
Yürüyüşe Hasköy asarında başlayıp Banaz Çayı’nın akışının ters yönünde ilerleyerek Bakırali mevkisine gelinir. Toprak yolda önce Kalemlik Köprüsü’nden geçilir ve ardından zamanında değirmen olan Ayvaz dayının değirmenin olduğu bahçeden geçmek için Ayvaz dayıdan izin alınarak, yaklaşık 800 metre sonra Pepuza Manastırı’na ulaşırsınız. Tarihin bu saklı kalmış köşesinden, yeşil yaprakların arasından sızan güneş ışıklarının dansı ile enerji toplatıp tabana kuvvet yürümeye devam edin. Clandras Köprüsü’nün yukarısından kayalar oyularak açılan Pepuza’ya su getiren kanalı yakaladığınız yerde büyük bir kırlangıç kolonisinin yuvalarının olduğu mağaraya bakıp kalacak, gözlerinizi ve usunuzu sayıları binleri aşan kırlangıç yuvasından ayıramayacaksınız.
Mağaranın önünden geçen kayalara oyulmuş su kanallarına her el sürüşte kaç asır önce bu kanalları yapanlarla el ele tutuştuğunuzu hissedeceksiniz. Su yolunun, Banaz Çayı’nın derin vadisinde birden yükselen heybetli, gösterişli, çıkılması zor ya da imkansız kayaların oyuklarına yaptıkları yuvalarından çıkıp vadi üstünde süzülen şahinleri seyre dalıp kalırsınız; kendilerini göremeseniz de çok sayıda bülbül sesi işitince bülbülün aşık olduğu gülleri ararken dağ zambaklarına vurulursunuz. Banaz Çayı eşliğinde su kanalının içinde yürüye yürüye yeni yapılan tahta yürüyüş yolunu bulacak ve Clandras Köprüsü’ne ulaşacaksınız. Yaklaşık 13 km’lik Clandras Köprüsü’ne kadar kanyon içinde uzayan bir buram buram tarih kokan bir yolculuğu tamamlamış olacaksınız.
Banaz Çayı Vadisi’nde Montanistler kadınların dinsel hiyerarşide eşit olmalarını savundukları için katledilmelerine, 550 senesinde üç katlı kaya manastırlarında diri diri yakılmalarına, ya da baskılara dayanamayıp kendilerini yakmalarına tanık olan balıklar gitmiş çaydan, ağaçlar kurumuş, yeni ağaçlar bitmiş, kuşlar gitmiş, yeni kuşlar gelmiş. 550 senesinden 2024’e vadide baki kalan her birisi bir heykele benzeyen, adeta yüzyıllar öncesinden ses veren yüce sert kayalar kalmış.
O kayalar konuşmasın, gerçeğin tanığı hiç kalmasın dercesine bir mermer firması bölgede taş çıkarma ocağı açmış. Parçalıyor bağıran kayaları.
Ülke turizmi açısından çok önemli bu coğrafyada ihtişamlı bir geçmişe sahip Uşak şehrinde size bu zenginliği anlatacak rehber sayısı bir elin parmakları kadar bile değil.
Uşak’ı adım adım gezmek üzere çıktığımız yolculukta, biz çok şanslı idik. Uşak Tanıtım ve Kültür Gönüllüleri Derneği Başkanı Mehmet Keyvanoğlu bizi karşıladı ve Uşak Müzesi, Kent Belleği Müzesi, Uşak Şehit ve Gazi Müzesi, Uşak evleri, Bedestan, Dönertaş ….ı gezdirirken ilmik ilmik Uşak ve bölgenin geçmiş ekonomik, sosyal, siyasal tarihini; işgal altından çıkıp yeniden doğan bir uluşun kurtuluş mücadelesini usumuza işledi.
Uşak’ın tarih ve doğa harikası bölgesi, Pepuza Vadisi ve Ulubey Kanyonlarında, bize gönüllü rehberlik yapan trekking ve hiking rehberi, Mustafa Zeki Ada gönüllerimizi fethetti. Onun sayesinde yapabildik uzun vadi yürüyüşlerimizi.